Okuyucularımız fark etmişlerdir. Kitabın başından beri günlük meşgalelerimize değişik açılardan bakarak, hep bir şeyi vurgulamaya çalıştık: Ömür diye bir tarlamız var. Ne kadar geniş olduğunu bilmiyoruz. Ama her adım atışımızda bir şeyler ekiyoruz. Yani zaman sermayemizi bir katsayı ile çarpıyoruz. Bilinmeyene yolculuk eder gibi, tarlanın sonuna gidiyoruz. Giderken ektiklerimizi, yolun sonunda hasat edeceğiz, yanımızda götüreceğiz. İyi mahsul almak için tavında sürmeli, pulluk derinliğini doğru ayarlamalı, ne ektiğine dikkat etmeli, iyi cins tohumlar(yüksek katsayılar) atmalı, geriye değil ileriye bakmalıdır. Haritalar, pusula, Kutup Yıldızı yolculukta bize doğru yolu bulmakta yardımcı olduğu gibi, bu kitapta açıklamaya çalıştığımız hususlar da, bütün maddî ve gayri maddî unsurlarıyla, ferdî veya cemiyet çerçevesiyle, hayat yolculuğumuzda bize yardımcı olabilecek araçlar olarak düşünülmelidir.
Buraya kadar açıklanmaya çalışılanlar günlük hayatımıza uygulanırsa, Zaman ne için? Nasıl kullanılmalı? Sorularına vereceğimiz cevaplara göre maksadımıza ulaşmış olacağız. Bedenimiz dünyanın geçici ve sonlu ölçüleri içinde yıpranıp dökülürken, rûhumuz olgunlaşacak ve sonsuzluğa hazırlanacak. Dünya dediğimiz sınırlı zaman, sonsuz âhiret için tarla olacak.
Zamanı verimli kullanabilmek demek, onu değerlerle donatmak, yüksek katsayılarla çarpmak demektir. Hayatımız, her ânımız zaman tuzakları, krizler, gaflet ve ıvır zıvırla çevrilidir. Bu tuzaklara düşmemek için; yöneticilerin, yönetilenlerin, ev hanımlarının, sanatkârların, öğrencilerin, esnafın, tüccarın, yaşlı veya genç herkesin en önemli saydığı hedeflerine yönelmesi, zaman ve enerjilerini hedeflerinin ehemmiyetine göre ve denge içinde kullanması lâzımdır.
Böyle yaşamak beşerî münâsebetleri ihmâl ederek, makine gibi çalışmak veya basit bir otomat olmak değildir. Günü parçalara ayırıp sızdırmasız kutuların, tavizsiz kotaların içine koymak da değildir. Tasarruf ettiğimiz dakikaların hesabını tutmak hiç değildir. Zamanı değerlendirmek demek, hayatı bir bütün olarak düşünüp, farklı devrelerini dönemine uygun kullanmaktır. Böylece ferdî, meslekî, içtimaî(sosyal), harsî(kültürel), dünyevî ve uhrevî kalitemizi yükselten bir disiplin / terbiye sahibi olmak ve hizmet imkânımızı artırmak şuur ve gayretidir. Âb-ı hayat fıçımızı tam ve dolu yapmaktır. Övülmeye lâyıktır. Biz buna denge ve başarı hattında ilerlemek adını verdik.
Bu kitabı okur da hiç uygulamaz iseniz, kendinizi çok güçlü, son model bir araba almış, ama hiç kullanmayıp garaja hapsetmiş birisi olarak düşünebilirsiniz. Siz yine bildiğiniz gibi gidersiniz, arabanız da garajda çürür!
Ama şu ânda bu aracı kullanmaya karar verebilirsiniz. Hemen yapmaya, hayal ettiğiniz hayatınızı gerçek olarak yaşamaya başlayabilirsiniz. Karar verin ve kendinizi adayın. Bu sizin için hem bir fırsat, hem de bir davetiye. Öğrendiklerinizi uygulamaya başlamanın zamanı geldi. Karar verdiğiniz ânda, kendinizi hiç durmayacak bir öğrenme ve değişim sürecine oturttuğunuzu da hatırlayın, bunu iradenizle teyit edin. Kararınıza artık sâhip çıkın.
Katsayınızı yükseltmeye, zamanımızı daha iyi değerlendirmeye başlamışsanız, durmayın. Kazandığınız tecrübelerle konuyu daha da geliştirin, verimliliğinizi ve huzurunuzu artırın. Başkalarına da duyurun, paylaşın, paylaşalım.
Bir kişinin tek başına disipline girmesi, yıldızlaşması umumî başarıyı getiremez. Ama bir arada çalışanların, az bile olsa, müşterek disiplinleri çok başarılı neticeler verir. Hepimiz bir bütünüz. Cemiyet olarak, şirket çalışanları olarak, aile içinde birbirimize bağlıyız. Davranış ve yaşayışımızla birbirimizi destekleriz veya köstekleriz.
Tıpkı Minimum Yasasında ve Âb-ı Hayat Fıçısında anlattığımız gibi; zamanını en verimsiz kullananımız, bir âile içinde, bir şirket içinde en verimli kullanmak isteyenin potansiyelini sınırlar. Onu kendi seviyesine, kendi kalitesine mahkûm eder. Bu îtibarla kişisel kalitemizi yükselttiğimizde, ailemizin, şirketimizin, içinde bulunduğumuz cemiyetin toplam kalitesinin yükselmesine de katkıda bulunuruz.
Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" (İki gün aynı hâlde bulunan, [ya'nî her gün ilerlemeyen, yeni bir şey öğrenmeyen], aldandı, ziyân etti) buyurmuştur.
Bu kitâbı sabırla sonuna kadar okuyan değerli dostlarımızdan iki istirhâmımız var: İlki, hâtırınızda müspet şeyler kaldı ise, şu ândan tezi yok hemen uygulamaya başlamanızdır.
Bunun için her gün kendinize on beş dakika(yani gününüzün %1'i kadar), her hafta bir saat(haftanın binde beşi kadar), her ay bir saat(ayın binde biri kadar) yatırım yapın. 75. Maddede açıkladığımız SESSİZLİK ZAMANI adımlarını atın. ZAMAN KATSAYINIZ büyüyecek ve yatırdığınız zamandan en az on kat fazlasını kazanacaksınız. Üstelik ufkunuzu göreceksiniz, yaptıklarınızın farkında olacaksınız. Bu gün yapmaya karar verdiklerinizle, haftanın ilgisini kuracaksınız. Bu hafta programınıza koyduklarınızla, ayın(ayların) hedeflerini ilgilendirip, bütünleştireceksiniz. Sabahleyin kalkınca sağdan soldan üşüşen anlamsız telâşa kapılmayacaksınız. Gününüzü evhamlara göre, savrularak geçirmeyeceksiniz. Kendinizi yöneteceksiniz. Her gün, her ay daha iyi yaparak, gönlünüze yatanı buluncaya kadar değiştirerek, değişerek, mükemmele yöneleceksiniz. Böyle yaptığınızda; hayattaki hedeflerinizi, on yıllık hedeflerinizi, yıllık hedeflerinizi tutarlı şekilde işaretleyip, ilerlediğiniz bir YOL HARİTANIZ olacak. İyi bir insan, iyi bir eş, iyi bir baba, iyi bir evlât, başarılı bir işadamı, çevresine, tüm insanlığa hizmet eden faziletli bir kimse, iyi bir kul olmak, sağlıklı ve huzurlu bir ömür yaşamak için, kendi koyduğunuz hedeflerinize giderken, öz değerlerinizle, kişisel pusulanızla, ilkelerinizle yürümenin hazzını yaşamak istemez misiniz? Dünya tarlanıza saâdet tohumları ekip, sonsuzluğu hasat etmek istemez misiniz! Şu ândan tezi yok başlayınız. Önemli olan ne kadar yaşadığınız değil, nasıl yaşadığınızdır...
İkincisi de, dostlarım, kitabın muhtevâsı hakkında tenkitleriniz, paylaşmak istedikleriniz, katkılarınız olursa, gelecek baskılarında dikkate alınmak üzere, yazılı olarak bize bildirmenizdir. Nitekim ilk baskılarla elinizdeki nüsha arasındaki fark, okuyanların katkılarının neticesidir. Onların hepsine çok teşekkür ediyorum.
"Kimin ağırır(ağrısı varsa), o bağırır" derler. Bağırana kulak asmalıdır. Zamanımızı en kıymetli kaynak olarak bilip, değerlendirmek konusunda görev başındaki dostlarımıza, yakın çevremize kitaplar tavsiye ederek, dağıtarak veya konferanslarla yıllardır hizmet etmeye, birikimimizi paylaşmaya çalıştık. Arkadaşlarımız "zamanı değerlendirmek" sözü edildiğinde seni hatırlıyoruz diyorlar. Çok bağırdığımızı anladık...
İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî Hazretlerinin Müjdeci Mektuplar kitâbından aldığımız şu beyt ile yazımızı bağlıyoruz:
"Sustum artık, zekîlere bu yeter"
"Çok bağırdım, dinleyen varsa eğer."